“Okul çocuğu, günün erken saatinde nereye gittin?”
“Okula gittim.”
“Okulda ne yaptın?”
“Tabletimi ezberledim, öğle yemeğimi yedim, ‘yeni’ tabletimi hazırladım, onu yazdım, onu bitirdim, sonra benim sözlü sorumu verdiler, öğleden sonra bana yazılı ödevimi verdiler.
Okuldan çıktığım zaman eve gittim, eve girdim, babamı orada otururken buldum. Babama benim yazılı ödevimi söyledim, sonra benim tabletimi ezberden ona okudum. Babam memnun oldu.
Sabahleyin erken saatte uyandığım zaman anneme döndüm ve ona ‘Benim beslenmemi verir misin, okula gitmek istiyorum.’ dedim. Annem bana iki tane yuvarlak (çörek) verdi, yola koyuldum. Okula gittim. Okulda yoklamayı yapan öğretmen bana ‘Neden geç kaldın?’ dedi. Korku ve çarpan bir kalp ile öğretmenin önüne geldim ve saygı ile eğildim.”
Bu hikâye, M.Ö. 2000’li yıllardan, yani bundan dört bin yıl öncesinden… Sümerler dönemindeki isimsiz bir öğretmen, böyle kazımış kil tabletine bir öğrencisinin hikâyesini… Hikâye yalın ve sade; ama yine de tarihî, yine de eğitimin ilk yazılı belgelerinden biri. Bu hikâyenin yazıldığı tabletin kopyalarından yedi tanesi, İstanbul’da Eski Şark Eserleri Müzesinde…
O dönemlerdeki eğitimin nasıl olduğunu anlatan bu hikâyeyi ilk okuduğumda “Ne ilginç!” diye düşünmüştüm. Dört bin yıl önce yaşamış bir öğrencinin günlük yaşamından bir kesitti ve bir öğretmen olarak benim için ilginçti hâliyle…
Eğitimin böylesine değiştiği çağımızda yani 2012’de bu hikâye nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim.
“Okul çocuğu, günün erken saatinde nereye gittin?”
“Okula gittim.”
“Okulda ne yaptın?”
“Sınıfıma girdim, tabletimi aldım, evirdim çevirdim. Bir dokundum; değişik resimler, şekiller belirdi, çok heyecanlandım. Öğretmenimiz ‘Artık kitaplarınız bunun içinde, inceleyin.’ dedi, iyice meraklandım. Bir bastım kitaba benzer bir şey geldi, ama kitap da değil sanki. İçinde film izleniyor, test çözülüyor, çizgi film gibi animasyonlar var, renkli şekiller çiziliyor, daha neler neler… Yeni kitaplarımız işte böyleymiş, çok sevindim. Öğretmen yeni tahtamızda ders anlattı, zamanın nasıl geçtiğini bilemedim. Çünkü oradaki ders de öyle, yeni yeni şeyler gördüm, öğrendim. Sonra öğretmen tahtadakileri benim tabletime gönderdi, bana oradan ödev de verdi.
Okuldan çıktığım zaman eve gittim. Eve girdim, babamı orada otururken buldum. Babama tabletimi gösterdim ve ödevimi söyledim. Babam; ‘Bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu.’ diye üzüldü, tabletimi aldı inceledi. Sanırım biraz kıskandı. Ödevimi hemen yapıp gösterdim, babam buna çok memnun oldu.
Sabahleyin erken saatte uyandığım zaman anneme döndüm ve ona ‘Beslenmemi verir misin, okula gitmeliyim.’ dedim. Annem bana yaptığı poğaçalardan verdi, yola koyuldum. Okula gittim. Okulda yoklamayı yapan öğretmen bana ‘Neden bu kadar neşelisin?’ dedi. Heyecan içinde çarpan bir kalp ile öğretmenimin önüne geldim, saygı ile eğildim ve merakla yeni dersimizi bekledim.”
Evet, bu hikâye bir kurgu! Ama çok kısa zamanda gerçek olacak, çünkü artık sınıflarımızda EBA olacak.
Eğitimde yeni bir çağ
Bir öğretmen olarak öğrencilerime yetişememek beni korkutuyor doğrusu. Çağımız çocukları teknolojiyi o kadar çabuk özümsüyor, o kadar rahat kavrıyor ki onları her gözlemlediğimde ne kadar farklı olduklarına yeniden şaşırıyorum.
Artık annelerine “Anne, bu ne?” diyen çocuklar gitti, onların yerine “Bu niye böyle, bu nasıl oluyor, şunu şöyle yaparsak ne olur?” şeklinde sorular soran çocuklar geldi. Üstelik o kadar zeki ve ısrarcılar ki, sadece doğru cevabı vererek onları mutlu edemiyoruz.
Ve gün geliyor, bu mini mini birler, çalışkan ikiler büyüyor, sınıflarımıza öğrenci olarak geliyor. Hâlihazırda bir sürü bilgiyle donanmış, teknolojiyle iç içe büyümüş, görsel uyaranları ve çevresel faktörleri zengin bir çevrede yetişmiş bu çocukları sınıfta sıkmadan tutmak, ilgilerini çekecek şekilde ders anlatmak da zor oluyor hâliyle…
Bu durum karşısında ne yapmalı, öğrencilere dersi farklı, etkileyici ve ilginç bir biçimde nasıl anlatmalı diye düşünürken öğretmenler için bir “Eğitim Bilişim Ağı” kurulduğunu öğrendim.
Öğretim programlarında kullanılacak e-içeriklerin hazırlandığı bu siteyi hemen inceleyip ondan faydalanmaya karar verdim. En başta biraz zorlandımsa da “Son birkaç yıl içinde, önemli bir fikrinizi değiştirip yenisini edinmediyseniz, hemen nabzınızı kontrol edin. Ölmüş olabilirsiniz!” diyen Burgess aklıma geldi ve önyargılarımı bir kenara bırakıp yeni fikirlere açık olarak Eğitim Bilişim Ağı’nı incelemeye başladım. Kısa adı EBA olan bu ağı incelerken bakın neler öğrendim.
EBA’yla öğret, bilgiye hükmet
Öncelikle ders kitaplarımız elektronik ortamda hazır bulunacak ve e-kitap olarak düzenlenen bu kitaplar pdf formatında kullanımımıza sunulacak. Bunları zaman içerisinde güncellendikçe siteden yükleyebilecek, yenilerini bilgisayarlarımıza indirebileceğiz.
Bir de z-kitaplar var, bunlar tamamen farklı aslında. Tam adı zenginleştirilmiş kitap. Peki, bu z-kitapların içeriği nedir diye soracak olursanız söyleyeyim. Bir konuyu kendi sayfası ve ilgili kazanımı içerisinde görsel etkinlik, harita, animasyon, soru, video, ses dosyası gibi çeşitli unsurlarla destekleyen gerçekten de zengin bir kitap.
EBA’da kendini, projelerini, etkinliklerini anlatabileceğin bir haber modülü de var. Eğitimin önemli bir parçası olan bizlerin ürettiklerini, eğitimin diğer paydaşları da okuyacak, izleyecek, takdir edip değer verecek. Yani artık eğitimle ilgili haberleri gazetelerin veya haber sitelerinin içinde aramak zorunda kalmadan direkt okuyabilecek, yorumlayabilecek, paylaşabileceğiz.
Dersimizi anlatırken kullanabileceğimiz e-içerikler de EBA’da olacak. Bakanlığımızın ürettiği bu e-içeriklerle neler yapılabileceğinin farkına varacak, gün geçtikçe biz de daha iyilerini yapacağız. Biz öğretmenlerin aynı konuya farklı şekillerde yaklaşmasıyla oluşturduğumuz yeni e-içerikler sisteme yüklenecek, böylece bilgi ağımız hepimizin katkısıyla büyüyecek, güçlenecek.
Yine derslerimizde kullanmak için eğitsel içerikli videolar, ses dosyaları, fotoğraf, grafik ve harita gibi görsel içeriklerin yer aldığı modüller de var. Buraya da zaman içerisinde yaptığımız etkinlikleri, kullandığımız görselleri veya kayıt altına aldığımız ses dosyalarımızı gönderebileceğiz. Böylece yurdumuzun doğal ve tarihî güzelliklerini öğrencilerimize daha bol ve kaliteli kaynaklarla gösterebileceğiz. Ayrıca her ders için farklı materyaller bulma kaygısına da düşmeyeceğiz. Çünkü EBA ufkumuzu açacak, önümüze yeni fikirler, farklı teknikler, ilginç deneyimler sunacak.
e-müfredat modülünde de kazanımı belirterek ilgili materyallere kolayca ulaşacak, sınıfımıza ve anlatımımıza uygun olanları seçebileceğiz. Ayrıca tüm bu araştırmaları yaparken keyifle dinleyebileceğimiz eğitim radyosu ile ilginç televizyon programları da bizleri beklemekte.
Durun, daha bitmedi!
Hepsi bu kadar değil, önümüzdeki dönemde hizmete girmesi planlanan başka modüller de var. Proje modülüyle çalışmalarımızı duyurup ortaklar bulacak, Ar-Ge, Okul Bilgi Ağı, Moderasyon gibi modüllerle kendimizi ilgi ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda geliştirebileceğiz. EBA’nın içindeki blog modülünde ise öğrencilerimizle yaşadığımız ilginç olayların, beraber ürettiklerimizin ve bulduğumuz fikirlerin yazıp okunmasını sağlayabiliriz. Çalışmaktan yorulduğumuzda eğitsel içerikli oyunlarla yarışma modüllerine uğrayabilir, hoşça vakit geçirirken bu içerikleri dersimizin içine alıp öğrencilerimizi ödüllendirmeyi de düşünebiliriz.
Bitti mi, daha değil…
Bitmedi, çünkü EBA yaşayan bir sistem.
Bitmedi, çünkü EBA öğretmenin, öğrencinin, ailelerin ortak paydası.
EBA bizim için kuruldu.
Bizim katkımızla büyüyor.
EBA; benim, senin, bizim için var.
EBA; hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek için var.