11. Sınıf Felsefe MEB Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 67

11. Sınıf Felsefe ders kitabı cevapları her sınıf ve düzeyden öğrencilerin ödevlerine yardımcı olması için paylaşıyoruz. 2019 2020 Eğitim öğretim yılı için okullarda okutulan 11. Sınıf Felsefe ders kitabı etkinlik cevapları için bu sayfayı baştan sona inceleyebilirsiniz. Daha iyi anlamanız için her bir etkinliği ayrı ayrı çözümledik. Eklenmesini ve düzletilmesini istediğin yerler olursa yorum kısmından yazmayı unutmayın.

Sayfanın Cevapları:

11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 67 Cevabı

11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 67 Cevabı” ise önce sorular yazıldı daha sonra kitabın üzerinde çözülerek gösterildi. Önce sorular hemen ardından ise cevaplar mevcuttur.

SORULAR

11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 67 Cevabı

8. Augustinus, “İtiraflar” adlı eserine göre Tanrının hakkaniyeti dürüst olmayan kişilere hoş gelmez. Kötüler aşağı seviyelere daha çok uyum sağlayarak iyi insana olan benzerliklerini yitirirler. Tanrı’ya benzemeye çalışanlar ise üstün yaratılanlar ile daha çok uyum içine girerler.
Metinden hareketle insan iyiliği ve kötülüğü nasıl edinir? Belirtiniz.

  • CevapAugustinus’a göre bazı insanlar Tanrının inayetinden pay almazlar. İyilik Tanrının insana verdiği bir şeydir, bazılarını da bundan mahrum tutmuştur. Fakat şu şekilde açıklamak gerekirse:İnsan, iyiliği; kendi inancı doğrultusunda (Augustinus’a göre) Tanrının gölgesinde ve emirlerinin doğrultusunda hareket etmek, örneğin, Tanrının istediği gibi fakir ile ekmeğini paylaşmak, yalan söylememek, yardıma muhtaç hastalara yardım etmek, başkasının müsaadesi olmadan malına el sürmemek gibi … (örnekler daha da çoğaltılabilir.)

    Bütün bu saydıklarımız, Tanrının sıfatlarıdır ve bu sıfatlara uygun hareket ettiğimizde Tanrıya benzeyen daha doğrusu onun gösterdiği yolda giden ve dolayısıyla Tanrıya yaklaşmış dürüst, iyi, güvenilir ve ahlaklı insanlar oluruz. Böyle güzel ahlaka sahip kişiler çevrelerinde her zaman daha fazla sevilir ve saygı duyulurlar. Bu nedenle Tanrı’ya ait bu vasıfların insanlarda olması güzeldir ve Tanrı’da zaten bunu ister.

    İnsanlar fıtrat gereği çabuk etkilenen ve karşısındakine hemen meyleden varlıklardır. İnsanın iyi olması önce ailede başlar ve çevrede devam eder. Eğer hep iyi insanların yakınında durulursa iyiye doğru bir etkileşim olur ve insan bu güzel huyları edinerek sevilen biri haline gelir.

    Ancak kötü huylu kişiler yapılan bu iyilik ve yardımları bir türü kabul edemez ve yardım eden kişiler bile öfke duyarak onlara düşman olurlar.

    Aslında hiç kimse “kötü” biri olarak doğmaz. İnsanı kötü yapan aile ve yaşadığı çevredir. Güzel bir atasözü var. “Üzüm üzüme baka baka kararır” diye. İşte iyi insanlarda kötülükleri ağır basan kişilerle sürekli bir arada olurlarsa mutlaka bir süre sonra onlara benzeyecekleridir. Çünkü çekim kuvvetliden zayıfa olur. Eğer siz iyilik yönünüzden zayıfsanız çevrenizdeki kişileri iyi yönde etkileyemez ve siz onların ağır basan kötülüklerine ortak olursunuz.

9. Gazâlî’nin “el-münkız mine’d-dalâl(hakikate giden yol)” adlı eserine göre insan, hakikatin bilgisine ulaşmak için akıl ve deneyi geride bırakmalıdır.
Gazâlî’nin bilginin kaynağına yönelik eleştirisinin temel dayanağı nedir?

  • CevapPozitif bilimlerde bir bilginin doğruluk kaynağı ancak bilimsel araştırmalarla ispatlanmış olmak zorundadır. Bilimsel araştırmalar ise, deneysel çalışmalar, deneyimler ve gözlem yoluyla bir bilginin kesinliği bilinebilir. Gazali’de önce duyu organlarına bakmış ve akıl prensipleri dışında olan bilgilerin doğruluğu hakkında şüpheye düşünmüştür. Bunun nedeni ise duyu organlarındaki en kuvvetli olan gözü düşünmüş ve gözümüzle dünyayı ve yıldızları incelediğimizde, yıldızların küçük ve parlak olduklarını görebildiğimizi söyler.Ancak astronomi bilgisi yıldızların aslında küçük değil dünyadan kat ve kat daha büyük olduğunu savunur. İşte tam burada gözle görülenlerin bilgisinin yetersiz olduğu ve akıl tarafından tam olarak kabul edilmediği ortaya çıkar. Gazali akılla kabul edilen bilgilerin de bir süre sonra duyu organlarında olduğu gibi başka bir delille çürütülüp geçersizliği konusunda birçok şüpheye düşer.

    Bu tür vesveselerden kurtulmak için çareler arayan Gazali, ancak Allah’ın yardımıyla akli bilgileri kabul etmeye başlar. Artık vicdanı rahatlamış ve zorunlu akli bilgileri geçerli görmeye, onların doğruluklarını kabul etmeye ve güvenmeye başlamıştır. Bu durumu pozitif bilimler açısından açıklamak biraz güçtür. Gazali’nin bur durumdan kurtuluşu “Tasavvuf” ilmiyle açıklanabilir.

10. Patristik felsefe ile skolastik felsefe arasındaki temel farklar nelerdir?

  • CevapPatristik felsefe MÖ 8 yüzyıla kadar sürmüş, skolastik felsefe ise 8. yy. başlayarak 15. yüzyıla kadar devam etmiştir. Patristik felsefenin temel düşünceyi oluşturan alt yapısı kilise babalarının düşüncelerinden oluşur. Bunun başlıca nedeni ise o dönemde yaşamış olan filozofların din görevlisi olmasından dolayıdır. Bundan dolayı da düşüncelerde inancın yeri oldukça yüksektir ve temeli de inanca bağlıdır. Hatta patristik felsefe inancında akıl bir yere kadar geldiğini, akılla çözülemeyen durumlarda ise inancın üstünlüğüne başvurulmuştur. Yani aklın ilk şartı olarak inanç görülmüştür.Skolastik felsefe ise inanç ve akıl ikilemine farklı bir bakış açısı getirilmiştir. Bu dönemde inanç tabi ki ortadan kaldırılmamış fakat inanç akıl ikileminde aklın önemi daha çok artmaktadır. Yani inancın temellerini aklın sayesinde daha sistematik hale getirilmeye çalışılmış. Bu dönemin ünlü filozofları olan Aristoteles, Platon, Aquinolu Thomas, Ochamlı William düşüncelerinde akıl-inanç ikilemi üzerinde durmuşlardır. Sonuç olarak bu dönemin patristik felsefe döneminden ayrılan önemli unsurları din ve felsefinin birbirinden ayrılmaya çalışılması ve dinin var olan kalıplaşmış temellerini akıl sayesinde açıklanmaya çalışılmasına gayret edilmiştir.

11. Tasavvuf düşünürleri, insan ile ilgili konuları ele alırken İslam’ın tavsiye ettiği insan modelini yorumladıkları görülür. Düşünürlerin insan konusundaki görüşlerinde benzer yönler var mıdır? Açıklayınız.

  • CevapTasavvuf düşünürleri insanı ele alırken İslami düşüncenin temelinden hareketle düşüncelerini ortaya koymuşlardır. Özellikle bu dönemde görüşleri önemli olan bazı düşünürler insanın yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul etmektedir. Eşari, bu konuda insanın olgunluğa geçiş dönemini kendi başına sağlayamayacağını ve bunun ancak bir yaradan sayesinde gerçekleşebileceğini savunur. Ayrıca insanın yaratılmasında delil olarak Kuran-ı Kerim’den ayetlerle ispatlar. El Kindi ise Dünya aleminde bir düzen olduğunu ve bu düzende var olan insanların bir yaratıcı sayesinde var olduklarını düşünmektedir. İbn Rüşt ise tabiattaki her şeyin insanlarla olan uyumundan bahseder. Tabi ki bu uyumunda mutlaka bir sağlayıcısı vardır. Bu sağlayıcısı da elbette yaradan olarak görmüştür.Dolayısıyla genel olarak baktığımızda İslam filozofları insan hakkındaki görüşlerini açıklarken farklı yolları seçse de yolların birleşimindeki varılan sonuç aynıdır. Hepsi insanın bir yaratıcı sayesinde akıl ve inanca sahip olduklarını dile getiriyorlar. Dünya hayatında bir düzen, bir sistem varsa bu tamamen yaratıcı olduğunun kanıtıdır. İnsan konusundaki düşünceleri de bu şekilde benzerlik göstermektedir.

12. Clemens’in “Anlamak için inanıyorum.” yargısını A. Thomas “İnanayım diye biliyorum.” yargısına dönüştürmüştür. Bu dönüşümün akıl ile inanç ilişkisi açısından farkı aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?
A) Aklın inançtan önce gelmesi
B) İnancın akıldan önce gelmesi
C) Akıl ve inancın birbiriyle açıklanması
D) Akıl ile inancın alanlarının farklı olması
E) İnancın aklın sınırlarını geçmesi

  • Cevap: D

13. Hacivat ve Karagöz, gölge oyununda oldukça tanınan karakterlerdir. Perdenin arkasında zorunlu bir el tarafından hareket ettirilmeye ihtiyaçları vardır. Onların varlık nedenleri izleyenleri düşündürme, güldürme ve şaşırtmaktır. Perdenin arkasına geçemez ve kendilerine ruh veren varlığı bilemezler. Oyunu bitiren elden sonra ne Hacivat ve Karagöz’ün perdeye yansıyan gölgeleri ne de perde kalır.
Gölge oyunundaki perdenin ön ve arkasında yer alan varlıkların varoluşlarında bahsedilen farklılık, aşağıdaki seçeneklerde verilen görüşlerden hangisini açıklar?
A) İbn Sînâ, “Sudûr görüşü”
B) El Kindî, “Yaratıcı-âlem görüşü”
C) Augustinus, “Ruhun ölümsüzlüğü görüşü”
D) Tertullian, ”Akıl-inanç görüşü”
E) İbn Haldun, “Toplum ve devlet görüşü”

  • Cevap: A

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.